Yüksek Rönesans’ın yaşandığı 16.yy. içinde çok önemli bir hareket olarak karşımıza çıkan maniyerizm, Rönesans’ın klasik dönemindeki Raphael, Bramente, Correggio, Michelangelo gibi sanatçıların tarzını esas alan, İtalyanca “maniera“ sözcüğünden kaynaklanan ve Osmanlıca “tasannuculuk “ sözcüğüyle karşılanan terim “yapmacık, yapmacıklı üslup” anlamına gelir.
Rönesanstan Baroka geçişte bir ara dönem olan Maniyerizm, İtalyan sanatının 1520 ile 1590 yılları arasındaki dönemidir. Maniyerizmle birlikte Rönesans Döneminde yakalanan klâsik tarz, sanatçılar tarafından bilinçli olarak değişlikliğe uğratılmıştır. Yapılan eserlerde abartmalar görülür. Resim ve heykelde figürler hareketlidir, havada uçuyormuş gibidir. Vücut formlarında bozulmalar dikkat çeker. Başlar vücuda oranla küçülmüş; boyun, el, kol ve beden ölçüleri uzatılarak deformasyona gidilmiştir. Elbiseler hava ile şişirilmiş gibi kabarıktır. Kalabalık sahnelerde figürler birbirlerine girer. Özellikle dinî konulu çalışmalarda figürlerin yüzlerinde mistik bir ifade görülür. Resimde manzara önemini kaybetmiş, birden fazla mekân resme girmiştir. Mat ve soğuk renklerin kullanıldığı resimlerde açık ve koyu tonlar arasında ani değişmeler görülür.
Michelangelo her yönüyle Yüksek Rönesans’a hizmet ederken, bir taraftan da bu üslubun içinde vurgular yapmaktan geri durmamıştır. Örnek olarak, Davut heykelinin kollarındaki aşırı abartılı uzama, Sistine’deki mahşer resmindeki mekanın belirsizliği ya da Pieta’daki dairesel hareket ve İsa bedeninin S şeklinde verilmesi gibi bütün özellikler maniyerist etkiler taşır. Duvara gömülmüş çifte sütunları, kör pencere ve nişleri, yuvarlak hatlı dekoratif konsollarıyla Floransa Lauranziana Kitaplığı’nın girişi, Michelangelo’nun mimari çalışmalarına bir örnektir. Tüm bu ögeler, yeni mimari anlayışın ürünleridir. Yalnız burada, Rönesans’tan ayrılmış olmanın yanında, bireysel tutum da çarpıcı bir biçimde görülür. Zaten bireysellik, sanatçının keyfi tutumu, hemen her alanda Maniyerist üslubun önde gelen özelliğidir.
Mimari alanında da çalüşan Raphaello’nun öğrencilerinden biri de Giulio Romano’dur. Onun, Mantua yakınında Dük Federico Gonzaga’nın sayfiye sarayı olarak yaptığı Palazzo del Te, Maniyerist mimarinin tipik örneklerinden biridir.

Maniyerist üslubun ortaya çıkmasında Cizvit tarikatinin desteklediği “Karış Reformasyon” hareketi de büyük çapta etkili olmuştur. Kilisenin toplum üstündeki gücü, sanata da yansımış, sanatçılar belli öğreti ve ilkeler ışığında çalışmaya başlamışlardır. Reform hareketine karış Katoliklerin dinsel alandaki girişimi olan Karış Reformasyon, Cizvitlerin desteğiyle toplumda büyük ölçüde yaygınlık kazanmıştır.
Cizvitlerin Roma’daki kilisesi Il Gesu’da da Maniyerist bir üslup buluyoruz. Mimar Vignola, yapının iç mekan tasarımını Katolik müziği ve duasına uygun bir akustik sunacak biçimde düşünmüştür. Bu da yukarıda sözünü ettiğimiz hareketin sanatlar üstündeki gücünü göstermektedir. Yapının cephesindeki iki katlı görüntü ise Barok’u müjdelemektedir. Büyük kıvrımlar, üçgen ve yuvarlak pencere alınlıkları, duvara gömülü çifte sütunlar, cepheye hareketli bir görüntü kazandırırlar. Rönesans’ın yatay ve dikey çizgilerin karıştlığına dayanan dengeli düzeninin yerini, burada, gölge-ışık oyunlarına açık, girintili çıkıntılı bir cephe almıştır.

Formların uzaması, Rönesans’ta kusursuz bir biçimde tanımlanmış olan insan anatomisinin bilerek bozulmaya başlanması, Maniyerist resmin bir özelliğidir. Francesco Parmigianino, Uzun Boyunlu Meryem (Pitti Galerisi, Floransa) adlı resminde bu tür deformasyonların en bilinen örneklerinden birini vermiştir. Resmin adından da anlaşılacağı gibi, Meryem’in boynu izleyiciye rahatsızlık verecek ölçüde uzun tutulmuştur. Ayrıca İsa’nın annesinin kucağından aşağıya kayışı, Meryem’in gövdesindeki oransızlık, hep bu türden çabalardır. Maniyerist sanatçı, artık anatomik kusursuzluk aramamaktadır. Öte yandan arka plandaki sütun sırası ve sütunların yanındaki figürün şaşırtısı biçimde küçük gösterilişi, Rönesans’ın perspektif anlayışını büyük ölçüde zorlamaktadır. Göz, sağ yandan hızla derinlere çekilmektedir. Artık sanatçı bireysel bir espriyle Rönesans ressamının hiç düşünmeyeceği düzenlemelere gidebilmektedir.

Jacopo Tintoretto’nun Son Akşam Yemeği (S.Giorgio Maggiore Kilisesi) resmiyle artık Maniyerizm Barok’a ulaşmıştır. Leonardo’nun aynı konulu resmi hemen anımsanacaktır. O yapıtta resim düzlemine paralel olan masayı, Tintoretto, bu kez resim düzlemine çapraz yerleştirerek kompozisyon düzeni açısından önemli bir yenilik getirmiştir. Tintoretto da Karış Reformasyon’a gönülden bağlı, dindar bir kişiydi. Bu resminde de hareketin öğretilerine bağlı kalmıştır. Yapıt gerek düzenlenişi gerek bağlandığı dinsel-düşüncel ortam açısından, dönemin en karakteristik örneklerinden biridir.

Benim gibi bu konuları yeni öğrenmeye başlayanlar için çok güzel bir yazı olmuş.İnsanı bu tarz şeylerden soğutan değil,devam etmesi için teşvik eden bir yazı,tebrikler..
Ben de bir süredir, bloğuma ekleme yapmayı bırakmıştım. Siz de beni teşvik ettiniz, ben de teşekkür ederim..
Geri bildirim: MANİYERİZM | TorchWell